Ayşecan Kartal Scifo
Sosyal bilim dışlayıcı bir dil kurmadığını zannederken bile "gerçek"le saha araştırmasında tanışmak, sokağa saha muamelesi yapmak, sokağı akademiden, sokağı diğer her yerden ayırmak başka türlü bir hiyerarşi kurmuyor mu? Peki o zaman sosyal bilim ne işe yarar?
Dolmuş şoförüne güvenmiştim, en kötü ihtimalle dolmuş ahalisinden biri o hattın müdavimidir yardımcı oluverir diye geçirmiştim içimden.
"Büyük Klüp'ten geçiyor musunuz?" diye sordum yerime oturur oturmaz. "Bilmiyorum abla." deyince tıpkı tahmin ettiğim gibi yanımda oturan yüzünü göremediğim meçhul yolcu kendinden emin bir sesle: "Evet" dedi "geçiyor".
Rahatlamıştım, dolmuş dolmuştu, ineceğim yeri bilen biri vardı, nikaha yetişecektim, yine de "İçinde kulüp geçmeyen bir yerde evlenseydi keşke dedim, gittiğim yerin şoförce bilinmemesi orasının dolmuşla gidilmeyen bir yer olduğu anlamına mı geliyordu? Nasıl oturulur nasıl kalkılırdı orada?" derken köprüyü geçmiştik bile.
"Büyük Klüp'ten geçiyor musunuz?" diye sordum yerime oturur oturmaz. "Bilmiyorum abla." deyince tıpkı tahmin ettiğim gibi yanımda oturan yüzünü göremediğim meçhul yolcu kendinden emin bir sesle: "Evet" dedi "geçiyor".
Rahatlamıştım, dolmuş dolmuştu, ineceğim yeri bilen biri vardı, nikaha yetişecektim, yine de "İçinde kulüp geçmeyen bir yerde evlenseydi keşke dedim, gittiğim yerin şoförce bilinmemesi orasının dolmuşla gidilmeyen bir yer olduğu anlamına mı geliyordu? Nasıl oturulur nasıl kalkılırdı orada?" derken köprüyü geçmiştik bile.
Sosyalle tanışıklığı olmayan sosyal bilimci
Meçhul yolcu Fenerbahçe Stadı'ndan beş dakika sonra inmeye yeltenince can havliyle "Peki Büyük Kulüp yakında mı o da?" dedim. Yüzünü göremediğim meçhul yolcu gür sesiyle sert bir tonda "Şoför Bey, Çiftehavuzlar'da Cercle D'Orient vardır orada indirin hanımefendiyi" dedi.
Cercle D'Orient diğer adı olmalıydı kulübün, meçhul yolcu hem soruma cevap vermemiş hem de beni eğitivermişti ayak üstü. Çok utandım, şoför biraz önce bilmediğini dile getirmişken, ona karşı aracıyla konuşan, emir verdirten hanımefendi olmuştum.
Keşke adres alsaydım, civarda oturan birkaç tanışı arasaydım, iş güç gailesindeki dolmuş şoförünün gözünde de hem Büyük Kulüp'e giden hem de yolunu bilmeyen, şımarık hanımefendi olmasaydım derken, meçhul yolcu iniverdi, yüzünü o zaman gördüm, televizyonlarda sıkça gördüğüm, bir sosyal bilimciydi kendisi.
Önce şaşırdım, sonra hiç şaşırmadım. Gerçeğe yabancı, sosyalle tanışıklığı olmayan, Büyük Kulübü bilmeyen bir şoförün Cercle D'Orient diyince anlamasını bekleyecek kadar etrafını tanımayan bir sosyal bilimciyle ilk kez karşılaşmıyordum ki!..
Lisans yıllarımda karşıma birçok kez çıkmıştı bu, o zaman bizler için mizahi bir haldi, hafif magazinel de bir yanı vardı.
Düzenli BBC izlememizi söyleyen hocalarımız, yurtlarda kablolu televizyon olmadığını duyunca çok şaşırıyorlardı mesela, başka hocalarımdan Erzurum'a uçak olup olmadığını soranlar vardı.
Tezini bitiremeyen arkadaşlara "işten çık" diyen danışmanları olduğunu duyuyorduk, iş sadece özgeçmişe eklenecek süslü bir satırdı, zaman verilip para alınan, o para karşılığında da kira ödenen, ekmek, su alınan bir şey değildi onlar için.
Kısa yurt dışı deneyimimde de farklı bir durumla karşılaşmamıştım. Film dersi verip çok banal bulduğu ve "herkes" izlediği için Titanik'i hiç izlemediğini söyleyen ya da gururla evinde televizyon bulundurmadığını derslerde dile getiren televizyon hocası da farklı bir coğrafyada da olsa aynı akademi ülkesinin insanlarıydı.
Lisans yıllarındaki mizahi ve magazinel hal gittikçe can sıkmaya başlamıştı yıllar içinde.
Dolmuşta da gülemedim o yüzden. "Dur yolcu!" demek istedim, sen hem yaşadığın toplumla ilgili analiz yapıp hem de dolmuşa bindiğinde aksansız Fransızcanla caka satamazdın, aslında caka da satmıyordun işin fenası. Bu o kadar doğaldı ki senin için, dilini değiştirmen gerektiğinin farkında değildin. Modernleşme, oryantalizm, self-oryantalizm, batıcılık, Türk solu, siyasal katılımcılık, kimlik, kamusal alan...
Cümleleri bu kavramlar ve türevleri etrafında kurmak zamanla (ya da en başından itibaren) gerçeklikten bir kopuş getiriyordu belki de. Ya da gerçeklikten başarıyla kopabilenler kavramların dili ile konuşmayı başarıyorlardı.
Keşke adres alsaydım, civarda oturan birkaç tanışı arasaydım, iş güç gailesindeki dolmuş şoförünün gözünde de hem Büyük Kulüp'e giden hem de yolunu bilmeyen, şımarık hanımefendi olmasaydım derken, meçhul yolcu iniverdi, yüzünü o zaman gördüm, televizyonlarda sıkça gördüğüm, bir sosyal bilimciydi kendisi.
Önce şaşırdım, sonra hiç şaşırmadım. Gerçeğe yabancı, sosyalle tanışıklığı olmayan, Büyük Kulübü bilmeyen bir şoförün Cercle D'Orient diyince anlamasını bekleyecek kadar etrafını tanımayan bir sosyal bilimciyle ilk kez karşılaşmıyordum ki!..
Lisans yıllarımda karşıma birçok kez çıkmıştı bu, o zaman bizler için mizahi bir haldi, hafif magazinel de bir yanı vardı.
Düzenli BBC izlememizi söyleyen hocalarımız, yurtlarda kablolu televizyon olmadığını duyunca çok şaşırıyorlardı mesela, başka hocalarımdan Erzurum'a uçak olup olmadığını soranlar vardı.
Tezini bitiremeyen arkadaşlara "işten çık" diyen danışmanları olduğunu duyuyorduk, iş sadece özgeçmişe eklenecek süslü bir satırdı, zaman verilip para alınan, o para karşılığında da kira ödenen, ekmek, su alınan bir şey değildi onlar için.
Kısa yurt dışı deneyimimde de farklı bir durumla karşılaşmamıştım. Film dersi verip çok banal bulduğu ve "herkes" izlediği için Titanik'i hiç izlemediğini söyleyen ya da gururla evinde televizyon bulundurmadığını derslerde dile getiren televizyon hocası da farklı bir coğrafyada da olsa aynı akademi ülkesinin insanlarıydı.
Lisans yıllarındaki mizahi ve magazinel hal gittikçe can sıkmaya başlamıştı yıllar içinde.
Dolmuşta da gülemedim o yüzden. "Dur yolcu!" demek istedim, sen hem yaşadığın toplumla ilgili analiz yapıp hem de dolmuşa bindiğinde aksansız Fransızcanla caka satamazdın, aslında caka da satmıyordun işin fenası. Bu o kadar doğaldı ki senin için, dilini değiştirmen gerektiğinin farkında değildin. Modernleşme, oryantalizm, self-oryantalizm, batıcılık, Türk solu, siyasal katılımcılık, kimlik, kamusal alan...
Cümleleri bu kavramlar ve türevleri etrafında kurmak zamanla (ya da en başından itibaren) gerçeklikten bir kopuş getiriyordu belki de. Ya da gerçeklikten başarıyla kopabilenler kavramların dili ile konuşmayı başarıyorlardı.
Sokağı akademiden ayırmak
Sosyal bilim dışlayıcı bir dil kurmadığını zannederken bile 'gerçek'le saha araştırmasında tanışmak, sokağa saha muamelesi yapmak, sokağı akademiden, sokağı diğer heryerden ayırmak başka türlü bir hiyerarşi kurmuyor muydu? Peki o zaman sosyal bilim ne işe yarardı? Bu soru başkalarınca defalarca soruldu, sorulmuştur. Bir fazlasının zararı olmaz diye düşündüm.
İneceğim yeri ise, sosyal bilimcinin yerine binen kişinin kulübe yakın bir bankayı işaret etmesi sayesinde kaçırmadım. (AK/BB)
İneceğim yeri ise, sosyal bilimcinin yerine binen kişinin kulübe yakın bir bankayı işaret etmesi sayesinde kaçırmadım. (AK/BB)
Merak edenler için Büyük Kulüp tarihçesi ve Fransızca adının tarihi:
http://www.buyukkulup.org.tr/kulupTarihcesi.aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder